-
1 şüphe etmek
v. doubt, suspect, have a suspicion that, be sceptical about, be sceptical of, dispute, impugn, misdoubt, mistrust, question, be skeptical about, be skeptical of -
2 şüphe\ etmek
сомнева́ться -
3 şüphe etmek
to doubt, to suspect, to question -
4 şüphe
-
5 şüphe
şüphe Zweifel m (-den an D); Argwohn m;-den şüphe etmek zweifeln an D; verdächtigen A;şüphe kurdu (der) bohrende Zweifel;şüphe yok es besteht kein Zweifel;-den şüpheye düşmek zu zweifeln beginnen an D;her türlü şüphenin dışında außer jedem Zweifel -
6 şüphe
а сомне́ние, подозре́ниеşüphe altına koymak — поста́вить под вопро́с
şüpheden ari olmak — быть лишённым вся́кого сомне́ния, быть свобо́дным от подозре́ний
şüphe bırakmamak — не оставля́ть сомне́ния
şüpheye düşmek — впада́ть в сомне́ние; подозрева́ть
onun doğruluğundan şüpheye düştüm — я усомни́лся в его́ прямоте́
şüphe götürmek — дава́ть по́вод к сомне́нию (подозре́нию), вызыва́ть сомне́ние (подозре́ние)
şüphe kurdu — червь сомне́ния
şüphe mi var, şüphe yok — несомне́нно, нет сомне́ния
her türlü şüphenin dışında — вне вся́кого сомне́ния
ona neşüphe! — несомне́нно!, наверняка́!, како́е в э́том сомне́ние!
bu hususta şüphe hasıl oldu — по э́тому по́воду появи́лось сомне́ние
□
-dan şüphe etmek — сомнева́ться; быть неуве́ренным; подозрева́ть -
7 şüphe
сомне́ние, подозре́ниеşüphe bırakmamak — не оставля́ть сомне́ния
şüpheye düşmek — впада́ть в сомне́ние
şüphe etmek — сомнева́ться
şüpheye kapılmak — сомнева́ться, испы́тывать сомне́ния
şüphe yok — сомне́ний нет
-
8 etmek
(eder)1) де́лать, производи́ть; соверша́ть2) поступа́ть, вести́ себя́3) сто́ить4) жить, существова́ть5) твори́ть (соверша́ть) что́-либо плохо́е, вреди́ть7) вспом. глагол в сочет. с именами образует сложные глаголыalay etmek — шути́ть; насмеха́ться
ateş etmek — стреля́ть
bayram etmek — справля́ть пра́здник, пра́здновать
berbat etmek — уничтожа́ть, разруша́ть
pazarlık etmek — торгова́ться (о цене)
şüphe etmek — сомнева́ться, подозрева́ть; заподо́зрить
-
9 etmek
1) де́лать, сде́латьne edeceğini sana o bildirir — он [сам] сообщи́т тебе́ о том, что ты до́лжен [с]де́лать
ne etti eyledi — что то́лько он ни де́лал
2) сде́лать, де́лать, поступа́ть (хорошо, плохо и т. п.)iyi ettiniz de geldiniz — вы хорошо́ сде́лали, что пришли́
bunu söylemekle kötü ettiniz — вы пло́хо поступи́ли, сказа́в э́то
3) сто́итьbu kitap yüz lira eder — э́та кни́га сто́ит сто лир
4) -i, -den лиша́ть чего, оставля́ть без чегоevinden ettiler — его́ лиши́ли кро́ва
onu işinden ettiler — его́ лиши́ли рабо́ты
5) - den ( в форме невозможности) обходи́ться без кого-чего; не мочь не...çocuk oynamadan edemez — ребёнок не мо́жет не игра́ть
insan susuz edemez — челове́к не мо́жет обойти́сь без воды́
sensiz edemem — я не могу́ [жить] без тебя́
6) -i (со словами, передающими время) (делать что-л. до самого утра, вечера и т. п.)akşamı etmek — а) де́лать что-л. до са́мого ве́чера; б) находи́ться где-л. до са́мого ве́чера
konuşurken sabahı etmişiz — за разгово́рами мы просиде́ли до са́мого утра́
7) в роли вспом. гл. в сочет. с именами образует сложные глаголыateş etmek — стреля́ть
bayram etmek — пра́здновать
şüphe etmek — сомнева́ться
tesir etmek — влия́ть
8) со словами neler, çok, az де́лать / соверша́ть / причиня́ть зло и т. п.kaynanası ona çok etti — свекро́вь причини́ла ей мно́го зла
9) (со словами yatak, alt и т. п.) обмочи́ться, наде́лать в штаны́çocuk altına etti — ма́льчик наде́лал в штаны́, ма́льчик обмочи́лся
10) мат. равня́тьсяiki iki daha dört eder — два плюс два равно́ четырём
••- etmediğini komamak
- ettiğini bulmak
- ettiği ile kalmak
- ettiği yanına kalmak
- ettiği yanına kâr kalmak
- ettiğini yanına bırakmamak -
10 şüphe
"1. doubt; suspicion. 2. uncertainty. - bırakmak to leave a doubt or suspicion in one´s mind. -ye düşmek to become suspicious, begin to suspect something; to begin to have doubts. - etmek /dan/ to suspect; to get suspicious about; to doubt, be in doubt about. - götürmek (for a thing) to have something dubious about it: Bu işin şüphe götürür bir tarafı yok. There´s nothing fishy about this job. - kurdu (a) gnawing doubt. - yok./- mi var? colloq. There´s no doubt about it." -
11 شک کردن
şüphe etmek -
12 сомневаться
я сомнева́юсь в его́ и́скренности — içtenliğinden şüphe ediyorum
не сомнева́йся! — şüphen olmasın
-
13 иметь сомнения
şüphe etmek,şüphelenmek -
14 doubt
n. şüphe, kuşku, tereddüd, kararsızlık, güvensizlik, endişe————————v. kuşkulanmak, şüphesi olmak, kararsız olmak, emin olmamak, güvenmemek, şüphe etmek* * *1. kuşkulan (v.) 2. kuşku (n.) 3. şüphe et (v.) 4. şüphe (n.)* * *1. verb1) (to feel uncertain about, but inclined not to believe: I doubt if he'll come now; He might have a screwdriver, but I doubt it.) kuşku duymak, şüphe etmek, sanmamak2) (not to be sure of the reliability of: Sometimes I doubt your intelligence!) kuşku duymak, şüphe etmek2. noun(a feeling of not being sure and sometimes of being suspicious: There is some doubt as to what happened; I have doubts about that place.) kuşku, şüphe- doubtful- doubtfully
- doubtfulness
- doubtless
- beyond doubt
- in doubt
- no doubt -
15 Zweifel
Zweifel <-s, -> ['tsvaıfəl] mkuşku, şüphe; ( Unsicherheit) emin olmama; ( inneres Schwanken) tereddüt, kararsızlık;\Zweifel hegen kuşku duymak [o beslemek];ohne \Zweifel kuşkusuz, şüphesiz;etw in \Zweifel ziehen bir şeyden kuşkulanmak [o şüphelenmek];jdn im \Zweifel lassen birini şüphe içinde bırakmak;es steht für mich außer \Zweifel, dass... şuna şüphem yok ki...;daran besteht kein \Zweifel şüphe yoktur;keine \Zweifel aufkommen lassen şüphe [o kuşku] uyandırmamak, şüphe bırakmamak -
16 question
n. soru, sorun, mesele, problem, söz konusu, kuşku, şüphe, bilinmez, sorgu, soruşturma, tahkikat————————v. sorgulamak, sorular sormak, soru sormak, kuşkulanmak, şüphe etmek, sorguya çekmek* * *1. sorgula (v.) 2. soru (n.)* * *['kwes ən] 1. noun1) (something which is said, written etc which asks for an answer from someone: The question is, do we really need a computer?) soru2) (a problem or matter for discussion: There is the question of how much to pay him.) sorun3) (a single problem in a test or examination: We had to answer four questions in three hours.) soru4) (criticism; doubt; discussion: He is, without question, the best man for the job.) şüphe, kuşku5) (a suggestion or possibility: There is no question of our dismissing him.) öneri, teklif, olasılık2. verb1) (to ask (a person) questions: I'll question him about what he was doing last night.) soru sormak2) (to regard as doubtful: He questioned her right to use the money.) kuşkuyla bakmak•- questionably
- questionableness
- question mark
- question-master
- questionnaire
- in question
- out of the question -
17 mistrust
n. güvensizlik, şüphe————————v. güvenmemek, şüphe etmek* * *1. güven (v.) 2. güvensizlik (n.)* * *1. verb(to have no confidence or trust in.) güvenmemek2. noun(lack of confidence in something.) güvensizlik- mistrustfully -
18 misdoubt
n. şüphe————————v. şüphe etmek -
19 misdoubt
n. şüphe————————v. şüphe etmek -
20 zweifeln
zweifeln v/i <h>: zweifeln an (D) -den şüphe etmek, kuşkulu olmak;daran ist nicht zu zweifeln bundan şüphe yok
См. также в других словарях:
şüphe etmek — kuşkulanmak Bu sözünde samimi olduğuna hiç şüphe etmem. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
şüphe — is., Ar. şubhe 1) Kuşku Hiçbir şey anlamamış, şüpheler içinde yerime gelip oturmuştum. S. F. Abasıyanık 2) Kuruntu Birleşik Sözler şüphe kurdu Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller şüphe bırakmamak şüphe etmek şüphe yok şüpheye düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
TEMARİ — Şek şüphe etmek. Mücadele etmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
kıllanmak — nsz 1) Kılları çıkmak 2) Bıyığı, sakalı çıkmak 3) argo Şüphe etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kulağına inanmamak — duyduklarının doğruluğundan şüphe etmek Kulaklarıma inanamıyordum, bu kadar narin, bu kadar nahif bir vücutta böyle bir ruh... Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
İŞTİBAH — Şüphelenmek. Şüphe etmek. * Kolay fark olunmaz derecede benzemek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
FÎHİ NAZAR(UN) — Şüphe edilen bir mes ele hakkında söylenir. Ona bir bakmak, tetkik etmek lâzımdır demektir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ilişmek — e 1) Bir şeye hafifçe dokunmak, takılmak Elim çiçeklere ilişti, vazo devrildi. 2) Elini sürmek, dokunmak Bir sancılı yerine dokunmuşum gibi ıstırapla: Bırak, ilişme, diye inledi. F. R. Atay 3) Bir şeyin kenarına kısa bir süre için oturmak Sonra… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çoğaltmak — i 1) Miktarını, sayısını, ölçüsünü artırmak Şüphe yok ki ölçüsüz bir para israfı bu borçları daha çoğaltacak, hiç azaltmayacaktı. P. Safa 2) Çoğaltma makinesi kullanılarak sayısını artırmak, teksir etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kemirmek — i 1) Sert bir şeyi dişleriyle azar azar koparmak Küçük bir fare bir şeyler kemiriyor. S. F. Abasıyanık 2) Aşındırmak, yemek Demiri pas kemiriyor. 3) mec. Bir şeyin içine işleyerek onu harap etmek İşte birkaç zamandır beynimi kemiren şüphe: Ben… … Çağatay Osmanlı Sözlük
MÜCAHİD — Cihad eden. Çalışan. Din için çalışan. Düşmanlara karşı koyan. Çarpışan. * Fık: Allah (C.C.) yolunda gönüllü olarak cihada iştirak etmek istediği halde nefakadan, silâh ve saireden mahrum olan gazi demektir. Âyet meâli: Bizim uğrumuzda mücahede… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük